Thursday, March 7, 2013

Streets of LFW


     Ne NYFW’in marka gösterme çabasıyla giyinmiş insanları ne de Milano’nun çoraptan dona kadar ton ton tekdüze giyinen insanları... LFW genel anlamıyla kasmadan olayın felsefi boyutuna inmiş. Ütüsüz t-shirtleri, yırtık kazakları, eskinin ötesi ceketleri ile havasından mı suyundan mı anlamış değilim ama insanı "Bunlar bir yerde satılıyorsa alacagım!" diye düşünmekten alıkoyamıyor.



     Somerset House ve Tate Modern ağırlıklı olmak üzere 5 farklı adreste gerçekleşen defilelerden çok  herkes alanı gezen, modadan haberi olsun olmasın, tarz olmayı başaran sokak stillerini fotoğraflamak için pusuya yatmış bekliyor.







     Sokak stillerinin ortak özelliklerini ele alıcak olursak siyah, kahverengi, sarı renkleri Londra’da saçlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Yeşil, pembe, mor, lila ya da her rengin mevcut oldugu saçlarla ortalıkta dolanan (bir nevi bulamaç) o kadar çok insan var ki boyasız saçından utanıp "Ben de turuncu mu denesem?!" diye sorguluyorsun kendini. 




     Simsiyah giyinenin bile bir yerine fosfor yerleştirdiği LFW bir diğer trendin de alarmını veriyor!
‘Electro’
     Siyahın içine sıçrama tek renk mi ararsın yoksa baştan aşağı fosfor mu? Sarı, pembe, yeşil, turuncu bir de neon olunca "Merhaba!" "Ben burdayım!" "Gör beni!" "Ben farklıyım!" şeklinde düşünenler için fırsat bu fırsat kendilerini gösteriyorlar. 





     Londra’nın yeni simgesi haline gelen envai çeşit kürk renk renk iki kişiden birinde kendini gösteriyor. Peluş değil gerçek vizon, rakun, tilki ne ararsan. Bu da başka bir tezat. Burberry mağazasının önünde gerçek kürk kullanıldığı için pankart açan hayvanseverler tepkilerini gösteredursun hemen yanından geçen kürklü birine hiçbirşey diyemiyorlar; çünkü ilerden bir diğeri arkasında başka biri. Vintage mağazalarda o kadar uygun fiyata o kadar çok alternatif var ki almadan çıkamıyorsun.




     Londra’nın mazbut kaderi olan çok milletlilik moda alanında da bıçak gibi keskin bir geçiş sağlıyor. Saçından tırnağına punk birisinin hemen yanında yöresel kıyafetlerini giymiş bir hintliye, biraz ilerisinde latexler içinde bir fetişe, onun ilerisinde Ingiliz asilzadesi; fuları boynunda bir teyzeye raslamak pek mümkün. 
Belki de Londra’yı bı kadar farklı yapan ve özel kılan da bu kadar ayrı fikrin bir arada bu kadar uyumlu olabilmeyi başarması.




     LFW’i diğerlerinden farklı kılan bir diğer özellik de birkaç godaman marka haricinde tüm haftayı yeni tasarımcılara, bilinmedik yüzlere ve yeni mezun öğrencilerin defilelerine ayırması. Burberry, Christopher Kane ve Tom Ford defilelerine girmeyi bırak, çıkışında nerede duracağına karışan bürokrasi insanları canından bezdiredursun, yeni tasarımcılar şovunu herkese açıyor ve sorularını cevaplıyor. Avant-garde, unique ve minimal Londra tasarımcıları ve tasarımları Londra sokak stilinin çılgınlığına sadelikle tokat gibi cevap veriyor.





     Özetlemem gerekirse LFW boyunca "Trashy Fashion" teriminin uç noktalarını zorlayan tarzlar, rengarenk saçlar, "Kürküm olmadan asla" diyen simalar, "Daha deldirecek nerem kaldı" diyen yüzler, uzaktan belirmeni sağlayan renkler, "Umurumda mı dünya" diyen umursamaz tavırlar bu haftayı diğerlerinden farklı kılan ve kılmaya devam edecek tavır ve tarzlar.











 




No comments:

Post a Comment